Mark Millar‘ın yazdığı ve Dave Johnson‘ın çizdiği Superman: Red Son, 2003 yılında çıkan ve üç sayıdan oluşan one-shot bir çizgi roman. Ülkemizde de Yapı Kredi Yayınları tarafından Türkçe olarak basılan bu çizgi roman, “Superman’i taşıyan roket Amerika’ya değil de Sovyetler Birliği’ne düşseydi ne olurdu?” sorusuna cevap arıyor.

“What If?” de diyebileceğimiz alternatif gerçeklik hikayeleri bana her zaman ilgi çekici gelmiştir. Dünyada tarihin akışını değiştiren pek çok olay yaşandı ve bu olayların farklı şekilde yaşanması veya hiç yaşanmaması durumunda neler olacakları kesin olarak bilmek mümkün değil. Ama bu sorulara kafa yoran herkesin kendince bir cevabı vardır. Mark Millar da daha önce kimsenin sormadığı -ya da yüksek sesle sormadığı- bu soruya kendi cevabını veriyor.

Hikayeyi İlgi Çekici Yapan Unsurlar

Superman’in hikayesini hepimiz biliriz. Yok olmak üzere olan Krypton gezegeninden yola çıkan ve Superman’i taşıyan roket dünyaya, Amerika’daki Smallville’e düşer. Red Son’da ise bu roket Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne bağlı olan Ukrayna’daki bir kasabaya düşüyor. Superman, Sovyetler Birliği’nde büyüyor ve elbette fikirleri, düşünceleri ve ideolojisi de buna göre şekilleniyor. 12 yaşından sonra bu süper güçlerini keşfeden kahramanımız, bunu devleti için kullanarak ülkesine hizmet etmek istiyor.

Hikaye Soğuk Savaş döneminde başlıyor ve yetişkin Superman, bu dönemde ABD ile karşı karşıya olan ülkesinin en önemli silahı haline geliyor. Başlarda siyasete karışmak istemeyip politikadan, devlet yönetiminden uzak dursa da; bir süre sonra kendi ütopyasını inşa etmesi gerektiğine inanıyor ve bunun için çalışıyor.

Superman’in hikayesini daha farklı bir şekilde ele alan bu çizgi romanı ilgi çekici yapan iki temel unsur var:

1- ABD ile SSCB, birbirlerine düşman olan ve hemen her konuda birbirlerine tamamiyle zıt iki ülke. Özellikle Soğuk Savaş döneminde bu iki ülke arasındaki rekabet ve gerilim zirveye çıkıyor. Dolayısıyla Superman’in memleketinin ABD yerine SSCB olarak seçilmesi ilk kritik nokta. Hikayenin konusu “Superman Amerika’da değil de Fransa’da (veya Moğolistan’da ya da Brezilya’da) yetişmiş olsaydı ne olurdu?” olsaydı çizgi roman bu kadar ilgi çekici olmazdı.

Harita üzerinde Amerika Birleşik Devletleri (turuncu) ve Sovyetler Birliği (yeşil)

2- ABD yerine SSCB’de yetişen kahraman Superman. Eğer Superman yerine bu hikayenin başrolü Batman, Green Lantern veya Flash olsaydı yine çizgi roman sahip olduğu ilgi çekiciliği yakalayamaz hatta konusu biraz saçma ve anlamsız olurdu. Peki Superman seçimi neden önemli?

Superman dünyanın en eski süper kahramanı. İlk yaratılan süper kahraman olmasının yanı sıra bugüne kadar yer aldığı hikayelerde yaptıklarıyla, çizdiği profille bana kalırsa tüm süper kahramanlar arasında da en ikonik olanı. Temsil ettiği iyilik, güç, süper kahraman kavramı gibi şeylerin dışında bir Amerikan duruşu olduğu da aşikar. Bu konuya verilebilecek en güzel örnek de kahramanımızın sloganı:

Başlarda Superman’in sloganı “Truth and Justice / Hakikat ve Adalet” iken, sonraki yıllarda bu slogan “Truth, Justice and Tolerance / Hakikat, Adalet ve Hoşgörü” olarak değişti. McCarthy Amerikasında ise bu slogan “Truth, Justice and American Way / Hakikat, Adalet ve Amerikan Tarzı” halini aldı ve o günden sonra da böyle kaldı.

Superman’in Amerika’yı temsil ettiğine verilebilecek bir diğer örnek de II. Dünya Savaşı dönemindeki dergi kapakları. Bu amaca hizmet etmek daha çok Captain America’ya yakıştırılsa da, II. Dünya Savaşı zamanında Superman bir propaganda aracı olarak kullanıldı.

Bu dönemin en meşhur kapaklarından biri. Superman Hitler ve Tojo’ya yargı dağıtırken…

Red Son hakkında daha önceki yazı denememde bu konu hakkında daha fazla detaya girdim ve çıkamadım. Bu hatayı tekrarlamak yerine size konu hakkında okuyabileceğiniz faydalı ve güzel yazıların linkini veriyorum. Meraklılar bu yazılara da göz atabilir:

Superman Neden En İyi Süper Kahraman?

II. Dünya Savaşı ve Çizgi Roman

Captain America ve Amerikan Propagandası

Çizgi Roman ve Propaganda – Kahraman Yaratmak – 1

Toparlayacak olursak; Superman tüm zamanların en ikonik süper kahramanı ve bu süper kahramanın -günümüzde çok ciddi ve belirgin olmasa da- Amerika’yı temsil ettiği bir gerçek. İşte bu yüzden ABD yerine SSCB’de yetişen karakterin Superman olması, seçilecek herhangi başka bir karakterden çok daha büyük bir etkiye sahip.

Diğer DC Karakterleri ve Bu Gerçeklikteki Karakterizasyonları

Hikayede Superman’in dışında başka tanıdık DC karakterlerini de görüyoruz. Fakat elbette bu alternatif DC gerçekliğinde tüm bu karakterler, bizim bildiğimizden çok daha farklı şekilde kurgulanmış.

Bu gerçeklikte; bizim Superman’in aşkı olarak tanıdığımız gazeteci Lois Lane, Lex Luthor ile evli. Lois Lane çizgi romanda çok ön planda olan bir isim değil, kendisini daha çok Luthor’un kendisine olan ilgisizliğinden şikayet ederken görüyoruz.

Doktor Lex Luthor da alışılmışın dışında olarak bu kez kötü rolde olan bir karakter değil, ne iyi ne kötü diyebileceğimiz gri bir tona sahip. En büyük farklılıksa (başlarda) kel olmaması :D

Lex Luthor, SSCB karşısında geri düşen Amerika’nın umudu oluyor ve çizgi roman ilerledikçe hikaye Superman ile Lex Luthor arasında bir satranç maçına dönüşüyor. Elbette kimin, nasıl kazandığını söylemeyeceğim ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Luthor’un Superman karşısındaki stratejileri ve hamleleri benim okuma zevkimi ciddi şekilde artırdı.

Batman, bu gerçeklikte Bruce Wayne değil fakat bildiğimiz Batman ile ortak noktaları da yok değil. Karakterimiz (çizgi romanda Batman’in gerçek ismi geçmediği için kendisinden karakterimiz olarak bahsedeceğim.) küçük bir çocukken anne ve babası anti Superman broşürleri basıp dağıtıyorlar. Bir baskın sonucunda anti Superman broşürleriyle yakalanınca askerler tarafından oracıkta öldürülüyorlar. Karakterimiz de çocukken yaşadığı bu trajediyi elbette hayatı boyunca unutmuyor ve ileride Superman karşıtı bir terörist olarak Batman kimliğini alıyor.

Batman’in bu gerçeklikteki kostüm tasarımı yukarıda. Bu tasarım bu gerçekliğe uygun olmasının yanında bence gayet hoş olmuş. Özellikle maskesindeki kar şapkası detayını çok beğendim.

Bu gerçeklikte yaratılan Batman kurgusunu daha derin bir şekilde inceler ve üzerine düşünürsek; yaratıcı ekibin Batman’in Bruce Wayne’den ibaret olmadığı, Bruce Wayne olmasa da Batman’in bir şekilde var olabileceği çünkü Batman’in bir kişiden ziyade bir ideoloji olduğu mesajını vermek istediğini söyleyebiliriz.

Wonder Woman, diğer karakterlere göre daha az değişikliğe uğrayan bir karakter. Çizgi romanda süper kahramanlıktan çok diplomatik bir figür olmasıyla ön plana çıkıyor. Güçlerinde veya gerçek kimliğinde bir farklılık yok, ayrıca Superman’e olan bağlılığı da yine burada da karşımıza çıkıyor. Superman ile olan ilişkisi, çizgi romanın belli bir noktasında zedeleniyor ve bundan sonra Wonder Woman da Superman’in karşısında yer alıyor.

Superman ile Wonder Woman bir baloda tanışıp dans ederken

Green Lantern da yine Wonder Woman gibi çok ciddi bir değişiklik yaşamayan bir diğer karakter. Amerikan hükümetinin bulduğu bir uzay gemisinden bir uzaylı çıkıyor ve bu uzaylının parmağında yeşil bir yüzük bulunuyor. Elbette bu yüzüğün ne olduğunu anladınız. Lex Luthor da bu yüzükleri çoğaltıyor ve ABD hükümetine bağlı bir Green Lantern Birliği kuruyor. Bu birliğin başında da, geçmişte bir savaşta yaşadığı trajik bir süreç sebebiyle komünizme ve komünistlere düşman olan Hal Jordan yer alıyor.

Green Lantern’ın kostüm tasarımı da yine bu gerçekliğe uygun düşecek şekilde değiştirilmiş ve ben bu tasarımı da gayet beğendim.

Çizgi romanda tanıdık yüzler görmek güzel, illa başka karakter ekleyelim diye saçma ve mantıksız bir kurgu oluşturulmaması daha güzel. Zaman zaman çizgi romanlarda sırf okuyucular sevdiği karakterleri görsün diye bol karakterli hikayeler oluşturuluyor fakat bu karakterler kurguya uymadığı için ortaya kötü bir iş çıkıyor. Yaratıcı ekibin Superman: Red Son’da bu tuzağa düşmemesi çizgi roman hakkında söyleyebileceğim artı bir özellik.

Hikayedeki Tarihi ve Politik Hava

Eser, elbette her şeyden önce bir süper kahraman çizgi romanı. Fakat eserin tek türünün süper kahraman türü olduğunu söylemek yanlış olur. Çünkü Superman: Red Son, tarihi ve politik havaya da sahip bir süper kahraman çizgi romanı.

Tarih ve politika çok ciddi konular. Süper kahraman çizgi romanı gibi pek de ciddi olmayan türde bir eserin, böyle “baba” konulardan da esintiler taşıdığını söylemem garip durabilir ama zaten Superman: Red Son’ı diğer süper kahraman çizgi romanlarından ayıran şey biraz da bu detaylarda yatıyor.

İşin tarihi kısmında daha çok yapılan göndermeler ve tanıdık tarihi isimler ön plana çıkıyor. Mesela çizgi romanın ilk bölümünde Stalin ciddi yer kaplıyor. İkinci sayının ortalarına kadar da bu ağırlığını sürdürdüğünü söylemek mümkün.

Çizgi romanda bir diyalogda “Nixon’ın bir suikaste kurban gittiği ve ondan sonra Amerikan başkanı olan John F. Kennedy’nin Amerika’yı kötü yönettiğinden” bahsediliyor. Bu da çizgi romandaki göndermelere güzel bir örnek. Bilmeyenler için Kennedy, gerçekte suikaste kurban giden Amerika’nın 35. başkanı ve Nixon da Kennedy’nin 1960 seçimlerindeki rakibi -daha sonra ABD’nin 37. başkanı da seçiliyor.

Hep Kennedy’den sonra Amerika’nın kötüye gittiği söylenir ve “Meşhur Kennedy suikasti olmasaydı ne olurdu?” sorusunu konu edinen pek çok alternatif gerçeklik hikayesi de vardır. Bu alternatif gerçeklikte de suikaste kurban giden Nixon olmuş ve Kennedy yönetiminde Amerika kötü günler yaşamış. JFK yerine kahramanlaşan isim de Nixon olmuş.

John F. Kennedy (solda) ve Richard Nixon (sağda)

Hikayedeki politik havanın ana kaynağı da elbette SSCB ile ABD arasındaki rekabet.

SSCB ile ABD’nin ne kadar birbirine zıt olduklarına yukarıda değinmiştim -ki zaten az biraz tarih biliyorsanız bunu da biliyorsunuzdur. Bu çizgi roman da bir Amerikan şirketi olan DC Comics tarafından yayınlanan ve başrolünde ikonik bir Amerikan süper kahramanının olduğu bir çizgi roman. Dolayısıyla hikayede komünizm ve SSCB kötülemesi, ABD güzellemesi yapılmış olması gayet olası duruyor.

Ama böyle bir şey söz konusu değil. Hikaye politik bir havaya sahip olsa da, bu hava tarafsız bir şekilde oluşturuluyor. Hatta hikayenin bir noktasında SSCB dünyanın tek süper gücü haline gelirken, ABD batmış bir ülke durumuna düşüyor. Daha sonra ABD toparlansa da tüm hikaye boyunca hiçbir ülkenin, hiçbir ideolojinin tarafı tutulmuyor; her iki ülkenin de iyi ve kötü yanları bize gösteriliyor.

Tabi bu çizgi roman çıktığında SSCB çoktan yıkılmıştı. SSCB halen varlığını sürdürüyor olsaydı yine tarafsız bir hikaye okur muyduk tartışılır. Gerçi eğer SSCB yıkılmamış olsaydı böyle bir çizgi romanı okur muyduk, o da ayrı konu.

ABD ile SSCB arasındaki rekabet hikayedeki politik havanın ana kaynağı fakat tek kaynağı değil. Lex Luthor ile Superman arasındaki stratejik savaş da bu politik havanın oluşturulmasında ciddi katkı sağlıyor. Her ne kadar çizgi romanın bir noktasından sonra Luthor – Superman rekabeti ile ABD – SSCB rekabeti iç içe geçiyor gibi olsa da, siz aslında hikayenin başından beri Luthor ile Superman arasında oynanan bir satranç maçını okuduğunuzu anlıyorsunuz.

Bu konuya ayrı bir başlık açmam ve hikayeden örnekler vermem gözünüzü korkutmasın. Mark Millar tüm bunları yaparken bir süper kahraman hikayesi yazdığını unutmuyor. Bu tarihi ve politik havayı yaratırken asla aşırıya kaçmıyor, bu saydıklarım da okuyanların çizgi romanı okurken fark edebileceği hoş detaylar oluyor.

Çizgi Romanın Çizimleri / Hikayeden Uyarlama Animasyon Film

Buraya kadar daha çok yazar Mark Millar’a odaklandık, biraz da çizer Dave Johnson’dan ve çizgi romandaki çizimlerden, panellemelerden söz edelim.

Ben çizgi romanı okurken çizimleri, bir animasyon filminin çizimlerine benzettim. Elbette “animasyon filmi çizimi” diye net bir çizim tarzı yok fakat sayfaları çevirdikçe, gördüğüm çizimler bende bir animasyon filmi izliyormuşum hissi uyandırdı. Daha sonra araştırdığımda gördüm ki böyle bir hisse kapılmam boşuna değilmiş, Johnson’ın çizerlik yaptığı çeşitli animasyon filmler ve diziler varmış.

Animasyon demişken, Superman: Red Son’ın bir animasyon filmi de bulunmakta. 2020 tarihli, yeni bir yapım olan bu animasyon hakkında maalesef güzel şeyler söyleyemeyeceğim.

Öncelikle çizimler yine Dave Johnson’a ait ve çizimler belki de animasyonda iyi yorum yapabileceğim tek yer. Tıpkı çizgi romandaki gibi gayet başarılı ve hikayeyle uyumlu.

Ama filmin senaryosu çizgi romandan oldukça farklı. Süre sıkıntısı olduğu için sanırım çizgi romanın özellikle ilk bölümüne ait pek çok şey filmde yer almıyordu. Bunun yanında çizgi romanda yaşanan pek çok olay da değiştirilerek filmde farklı şekilde anlatılmış.

Film ile çizgi roman arasındaki en önemli farklardan birisi de, benim yukarıda uzun uzun değindiğim tarafsızlık konusu. Özellikle filmin sonunda baya baya bir Amerika propagandası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca animasyonda Stalin’in başına gelenler de bu duruma verebileceğimiz bir başka örnek olabilir. Film bittikten sonra “Acaba bir tek ben mi böyle düşünüyorum?” dedim ama yorumlarda benimle aynı fikirde başka izleyiciler de gördüm.


Uzun lafın kısası; Superman: Red Son bana kalırsa oldukça başarılı bir çizgi roman. Hem hikayenin ilgi çekici konusu hem de sahip olduğu tarihi ve politik hava, bu eseri diğer süper kahraman çizgi romanlarından ayırıyor. Ayrıca her ne kadar içten içe hakkında uzun uzun konuşmak istesem de size spoiler vermek istemediğim için kendimi tutuğum ve yazıda değinmediğim bir finali de var. Gerçekten çok etkileyici ve şaşırtıcı bir final.

Süper kahraman türüne ait bir şeyler okumak istiyor ama farklı tarzda bir çizgi roman bulamıyorsanız, bence Superman: Red Son’ı kaçırmamalısınız. Ama animasyonundan kaçın, kaçın!