“Dördüncü bölümü de en yakın zamanda okuyup düşüncelerimi sizlerle paylaşmayı umuyorum.”

-Rıdvan Furkan Yaman, “Kebenin Gölgesinde #3 | Yalaza” yazısından

Kebenin Gölgesinde, Ege Avcı tarafından yazılıp çizilen ve benim de her bir sayısına ayrı olarak sitede yer verdiğim önemli bir yerli çizgi roman serisi. Serinin dördüncü ve son sayısı Ağaçaltı Haziran 2020’de çıktı fakat maalesef ben, tıpkı ilk üç sayıda olduğu gibi sayının yayın tarihinden epey sonra sayı hakkında bir yazı paylaşabiliyorum.

İlk iki sayıda durum seriye geç başlamamdı. Üçüncü sayı hakkındaki yazıyı da üniversite sınavım yüzünden geç yazmıştım. Fakat dördüncü sayıda durum biraz farklı.

Dördüncü sayıyı aslında çıkar çıkmaz sipariş ettim ve kısa sürede okudum. Üçüncü sayının yazısında vadettiğim gibi en yakın zamanda bu sayı hakkında da bir yazı paylaşabilirdim ama sayının içerisindeki bir nokta buna engel oldu. Bu sayıda yaşanan bir olayı yorumlamakta zorluk çektim ve doğru anladığımdan emin olmadan bir yazı paylaşmak istemedim. Çeşitli yerlerde çeşitli arkadaşlarla fikir alışverişi yaptıktan sonra bugün nihayet bu yazıyı yazabileceğimi düşünüyorum.

Serinin ilk üç sayısı hakkındaki görüşlerimi aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz:

Kebenin Gölgesinde #1 | Ergene Kartalları

Kebenin Gölgesinde #2 | Son Araba

Kebenin Gölgesinde #3 | Yalaza

Hikaye / Özet

Hikaye, geçen sayıda Bestamilerden dayak yiyen İlker’in Erdi’nin ölüm anını görmesiyle başlıyor ve dört sayılık serinin en büyük gizemi bir bakıma aydınlanmış oluyor. Ağaçaltı’nda Bestami ile tartışan Erdi, Bestami’den yine hap istiyor ve Bestami Erdi’ye biraz kızdıktan sonra istediği hapları ona veriyor. Hapları ağzına attıktan sonra Erdi yere düşüyor ve Bestami yerdeki su birikintisine düşen Erdi’yi boğuyor. Ardından Erdi’nin cebinden hapları alan Bestami, bir arkadaşıyla telefon görüşmesi yapıp oradan hemen uzaklaşıyor.

Bu anları gördükten sonra serinin bir diğer gizemi olan kebeli figür İlker’e yaklaşıyor -ki aslında İlker’in bu olayı görmesi ve kebeli figürün burada olması benim başlangıçta bahsettiğim kafamı kurcalayan olayın ta kendisi. Fakat bu olaya dair nihai yorumlamamı yazının sonuna bırakıyorum.

Daha sonra Tahsin’in yanan ambarına gidiyoruz. Tahsin her şeyini kaybedip pek çok insana borçlandığı için neyi var neyi yok satmak zorunda kalıyor fakat bu durumu kabullenmesi çok da kolay olmuyor elbette. Diğer arsalarından ziyade ambarı bir türlü satmak istemiyor ve para işlerine bakan adamından bir çözüm bulmasını istiyor. Bu konuşma esnasında Bestami Tahsin’in odasına giriyor ve yangın günü Rüstem’i olay yerinden arabayla kaçarken gördüğünü anlatıyor.

Tabi bu olaylar yaşanırken Rüstem’in ambarı yakma planını beraber kurguladığı tekinsiz iki adam da ambarı satın alacak adam arıyorlar. Ambarı yakarak Tahsin’i arsayı satmaya mecbur bıraktılar ve şimdi de aracı olarak bu arsadan para kazanarak elde ettikleri parayı kendi aralarında bölüşecekler. Ambarı satın alacak adamı da bulmuş, plan tıkırında işlerken Tahsin’in Bestamiler ile birlikte Rüstem’in evini bastığını görüyoruz.

Sonrasında tahmin edersiniz ki satış gerçekleşmiyor ve Rüstem’in belki de maddi açıdan son dayanağı olan bu plan suya düşüyor. Tahsin, Rüstem’e hafif bir racon kestikten sonra evden çıkıyorlar ve Bestami’ye bu olayın aralarında kalmasını istediğini söylüyor. Böylece Rüstem’in üçüncü sayıda Tahsin’e attığı gol VAR incelemesine takılıyor ve ofsayt gerekçesiyle iptal ediliyor.

Daha sonra hikaye iki hafta sonrasına atlıyor ve İlker, genel olarak bu süreçte yaşananları özetliyor. Burayı da kelimesi kelimesine anlatmayacağım zaten özeti biraz uzattığımı düşünüyorum. Yasin’in yoğun bakımda olduğunu ve durumunun ağır olduğuna, Tuğçe’nin İstanbul’u kazandığına, İlkerler’in mahalleden taşındığına ve İlker’in yarışmalara arkadaşlarıyla beraber tek başlarına hazırlandıklarına değinmemiz yeterli olacaktır.

Yorumlayamadığım Olay ve Kebeli Figür?

Şimdi gelelim benim bu yazıyı aylar sonra atmama sebep olan olaya. Bu konuyu aslında serinin yaratıcısı Ege Avcı’ya sorsam muhtemelen kendisi açıklardı ama bu yorumun okuyucu tarafından çıkarılmasını isteyeceğini düşündüğümden çok sormak istemedim. Çeşitli forumlarda bazı arkadaşlarla fikir alışverişi yaptıktan ve AltEvren’den Berk ile konuştuktan sonra nihayet kendimce en mantıklı yorumu bulduğumu söyleyebilirim.

Ben seriyi okurken kebeli figürde hep bir doğaüstü hava, paranormal bir durum sezmiştim ve bundan kaynaklanıyor olsa gerek ilk başta İlker’in Erdi’nin ölüm anını görmesini doğaüstü bir olay olarak yorumlamıştım. Yani Bestamilerden dayak yedikten sonra İlker yerdeyken kebeli figür geliyor ve onun etkisiyle İlker bir anda bu olayı görüyor. Fakat sonrasında sayının devamında bu figürün yer almaması ve sayının yapısı gereği bir anda yaşanacak doğaüstü bir olaya çok müsait olmaması -ki aslında böyle kullanımlar da zaman zaman olabiliyor- sebebiyle bu fikre çok inanamadım.

Şu anki düşüncem, İlker’in orada yaşanan olayların da etkisiyle Erdi’nin ölüm anını kendi hayal gücünde yorumlayıp canlandırması olduğu yönünde. Yasin’in de Bestamilerin eline düşmesi ve kendisinin de dayak yemesi sonrası aklına Erdi geliyor ve yerde yatarken bir anda Erdi’nin potansiyel bir ölüm anını kafasında canlandırıyor.

Peki kebeli figür?

Kebeli figür gerçek birisi değil. Aslında yok ve yöre gençlerinin üzerlerinde hissettikleri baskı, mutsuzluk, umutsuzluk, vb. kötü duygularını simgeleyen bir metafor olarak da düşünebiliriz. Gençler içinde bulundukları ruh halinin de etkisiyle tüm bu olumsuz duyguları hayal güçlerinde bu figürle özdeşleştirmişler.

Böyle düşününce aslında serinin adına da bir yorum getirebiliyoruz. Seride küçük bir yörenin içinde sıkışıp kalmış, babasından sebep ona düşman olan insanlarla mücadele eden, kendi hayallerinin peşinden koşmak isteyen fakat önüne hep engeller çıkan, geleceğe dair pek umudu olmayan, hayatı pek yolunda gitmeyen İlker’in hikayesini yani “Kebenin Gölgesinde” yaşayan İlker’in hikayesini okuyoruz.

Serinin ilk sayısından itibaren ilerledikçe İlker’in yaşadığı sıkıntıların arttığını söylemek mümkün. Bununla beraber bu sıkıntılar arttıkça doğru orantılı bir biçimde kebeli figürün sayı içerisindeki görülme sıklığı da artıyor. Son sayıda ise sayının başında İlker’in yanında olduğu anlar dışında bu figüre rastlamıyoruz. Bu mahalleden taşınmış, Bestamilerden kurtulmuş, arkadaşlarıyla beraber yarışlara tekrar hazırlanan ve geleceğe yönelik daha pozitif bir bakış açısına sahip olmuş İlker, Kebenin Gölgesinden kurtulmuşa benziyor.

Sayının son sayfalarında İlker bizimle konuşurken aşağıdaki fotoğrafta yer alan sözleri söylüyor ki bunlar da bana kalırsa önemli sözler ve kebeli figüre dair yorumu destekleyici detaylar.

Erdi’yi seri boyunca canlı görmedik fakat üçüncü sayıda Yasin’le beraber otururken gençlerin anlattığına göre kebeli figürü görmüş ve onun varlığına inanan birisi. Yani kebeli figürü kabullenen birisi.

Yine üçüncü sayıdaki o konuşmada Yasin’in tepkisinden anladığımız üzere Yasin ise, bu figüre hiçbir zaman inanmayan bunun bir uydurmaca olduğunu düşünen ve kebeli figürü görmezden gelen birisi.

Üçüncü sayıda geçen bahsettiğim konuşma

İlker’in de bu anlattıklarından ve Erdi ile Yasin üzerinden örnek vermesinden yola çıkarak, başta dediği “Korkularınızdan, endişelerinizden ve kaygılarınızdan” derken kebeli figürden bahsettiğini düşünebiliriz. Bunu kabullenen Erdi’nin ve bunu yoksayan Yasin’in sonları benzer oldu. Bu sebeple de İlker bu iki yaklaşımın da hatalı olduğunu düşünüyor ve bunu farkettiği andan itibaren de o figüre tekrar rastlamıyoruz. Yine bu duyguların bir “gölge” gibi peşimizden geldiğini ve bu “gölge”den kurtulmanın bir yolu olmadığını söylerken de serinin adına gönderme yapılıyor.


İlkerlerin mahalleden taşınmasından sonra yaşananlara dair bize herhangi bir bilgi sunulmuyor. İlker’in yarışı kazanıp kazanamadığı, Rüstem’in maddi açıdan neler yaptığı, Yasin’in yoğun bakımdan kurtulup kurtulamadığı, Tahsin’in yangın olayından sonra toparlanıp toparlanamadığı gibi pek çok olayın ucu açık kalıyor ve okuyucuların hayal gücüne / yorumuna bırakılıyor.

Bu durum bir okuyucu olarak benim hoşuma gitti. Okuduğum hikayenin sonuna dair her sorunun cevabının verilmesindense bazı soruların cevapsız bırakılmasını severim. Fakat bunun dışında bu duruma serinin adına getirdiğim yorum açısından da bakacak olursak, hikayenin bu noktada sonlanması yine bu yorumu destekler nitelikte. İlker kebenin gölgesinden kurtulduktan sonra seri sona eriyor çünkü hikaye kebenin gölgesinde yaşayan İlker’i konu alıyor.

Serinin her bir sayısına dair yorumlarımı ayrı ayrı yazılarda yaptım fakat serinin geneline dair bir yorum yapacak olursam, sanırım yapabileceğim en iyi yorum şöyle bir benzetme olur: Yazıyı yazmadan önce hatırlamak için bütün seriyi baştan sona tekrar okudum ve bu okuma esnasında kendimi bir film izliyormuşum gibi hissettim. Küçük bir yörede geçen ve çoğunlukla karakter psikolojisine odaklanan bir sanat filmine benzeyen ama yer yer aksiyonlara da sahip, çok hızlı bir temposu olmayan fakat bununla birlikte sıkıcı da olmayan keyifli ve başarılı bir film.

Sözün özü Kebenin Gölgesinde, Türkiye’de nadir çıkan yerli çizgi romanlar arasında konusu, hikayesi ve görselliği gibi pek çok artı özelliğiyle öne çıkan başarılı bir mini seri. Her bir sayısını beğenerek okuyan ve tavsiye eden birisi olarak, serinin son sayısından sonra da gönül rahatlığıyla hepinize bu seriyi alıp okumanızı öneriyorum. Dilerim ki Kebenin Gölgesinde gibi Türk çizgi romanlarının sayısı artar ve hep beraber bu yerli çizgi romanları okuma fırsatı yakalarız.

Bir diğer dileğim de sonraki yazımı bundan 5 ay sonra değil de daha erken bir vakitte paylaşabilmek… (Mesela 4 ay sonra xd)